Birinci Dünya savaşında Almanlar tarafından alınan esirlerin sadece müslüman olanları bu kampa yerleştiriliyordu. Fransız, İngiliz gibi hıristiyan olan esirler ise Reinberg’de bir başka kampta tutuyorlardı. Müslüman esirlerin tutulduğu HİLAL KAMPTA 28 metre yükseklikte minaresi ile Osmanlı Camileri mimari stilinde çok güzel ve geniş kubbesi olan gösterişli bir cami (resimlerde görüldüğü gibi) yapılmıştı. Ahşap fakat çok güzel bir cami idi. Bu kampın yakınlarında esirlerden ölenler için bir İslam mezarlığı da vardı. Müslüman esirler marangozluk, terzilik gibi işler yaparak Almanlar için çalışıyorlardı.
İngiliz sömürgelerine ait ülkelerden İngilizler adına savaşan müslüman esirler de vardı. Hatta İngilizlerin “Almanlar İstanbul’u alıp
Halifenizi esir aldılar, biz Halifenizi kurtaracağız“ gibi propagandalara inanarak gönüllü asker olup, esir düşmüş müslümanlardı.
Kamptaki camide esirler, rahatlıkla namaz kılıyorlar ve dini törenler yaparlardı. Bu törenlere Almanlardan bir takım insanlar da
katılıyorlardı. Resimlerde de görüldüğü gibi Almanlarla içiçe olabiliyorlardı. Halen günümüzde kampın giriş tarafındaki caddenin
adı Moschee Str. (Cami Sokağı) adı korunmaktadır.
Türk Osmanlı mimari stili ile yapılmış çok güzel cami yıkılma tehlikesi geçirdiğinden 1924-1926 yıllarında kapatılmış olup, 1933
yılında ise yıkılmıştır.
Kaynağını hatırlamıyorum ama bir yerde okumuştum Almanlar,
resmen yazılı olarak TC yetkililerine müracaat ederek Türkiye’nin
camiye sahip çıkmalarını istemişler. Türk yetkililer oralı olmamış.
Hatta Alman yetkilileri makamları, caminin korunma konusunu
ikinci kez gündeme getirmelerine rağmen cevap alamadıkları da iddialar arasındadır. Bu rivayetin doğru olma
ihtimali büyüktür; zira o dönemde Türkiye’de
binlerce cami amaçları dışında kullanan, satan bir zihniyet mevcuttu. O zihniyetin Berlin’deki bir cami ile ilgilenmeleri beklenemezdi. Kampta El-Cihad adıyla bir dergi çıkarırlar.
Savaşı kaybeden, İslam dünyasında etkin
olma arzusunda olan Almanya, derginin ilk
sayısı 15.000 adet çıkarıldı. Fakat pek etkili olmadığından kısa zaman sonra kapatıldı. 1920’li yıllarda başta Türkiye (daha önce
sözünü ettiğimiz öğrenciler, meslek eğitimcileri, işçiler vs), İran, Afgan gibi milletlerden
Berlin’de 10.000 den fazla müslüman yaşıyordu. Ve bu sayı giderek artıyordu.
Daha sonra askeri talim alanı olarak kullanılan kamp yerinde esirlerin çamaşır yıkadıkları
taştan oyulmuş çamaşır taşı gibi kalıntılar ve
kampta ölen esirler için tahsis edilmiş mezarlar bulunmaktadır.
Safahat’ın beşinci kitabındaki Berlin Hatıraları adlı şiirin yazılışına ilham kaynağı olan
önemli yerlerden biri de Berlin yakınlarında
bulunan Wünsdorf’daki esir kampıdır. İslam
dünyasından İnsan Manzaraları esir kampı
gözlemlerinden hareketle yazılmıştır. Tamamı
Müslüman ülkelerden toplanıp Rus, İngiliz ve
Fransızların Almanlara karşı savaşmak üzere
cephenin önüne yerleştirdikleri bu insanlar,
kendilerine yapılan bir propaganda ile büyük
bir fedakarlık örneği göstererek hayatları ve
özgürlükleri pahasına savaşıyorlardı… Cahil ve Yoksul bırakılan bu insanlara “Almanlar İstanbul’u işgal etti. Halifenizi esir aldı.
Biz halifenizi kurtarmak için savaşıyoruz.
Bu savaş halifenizi kurtarma savaşıdır” diye
kandırmışlar, ölüme gönderilmişlerdir. Wünsdorf’taki Müslüman esirlere, savaşın kiminle,
kimler arasında olduğu anlatılacak, gerçeğin
bilinmesi sağlanacaktı. Akif bu görevi yerine getirmek için Wünsdorf’a gidiyor, orada
Alman - Osmanlı ittifakının dostluk nişanesi
olarak yaptırılan camide müslüman esirlere
güvenilir bir ağızdan gerçeği anlatıyordu.
Esir kampı izlenimleri Akif’i çok etkiler. Berlin'deki bir kahve de savaşta ölen çocuğuna ağlayan bir anneye hak verirken Akif esir
kampında gördüğü manzaranın etkisindedir.
Afrika’dan ve Asya’dan toplanıp efendileri tarafından cephenin önüne sürülen, sonra da
esir düşüp Almanların Hilal adını verdikleri
kampta toplanan Müslümanlar için bakınız
ne diyor:
"Hesaba katmıyorum şimdilik bizim yakada
Sönen ocakları; Lakin zavallı Afrika’da
Yüzelli bin kadının tütmüyor bugün bacası.
Ne körpeoğlu denilmiş, ne ihtiyar kocası,
Tutup tutup getirilmiş Fransız askerine.
Siperlik etmek için saff-ı harbin önlerine."
Berlin Hatıralarında cehaletin ve hürriyetsizliğin yol açtığı esaret anlatılır. Esir kampındaki bu Müslümanlar cahil bırakılmamış
olsalardı bu kadar kolay kandırılıp
cepheye sürülmezdi. Efendileri önce
bu insanların özgürlüklerini almışlar,
sonra cahil bırakıp kendi emellerine
uygun hale getirmişler, zamanı gelince de cephenin önüne sürmüşlerdir.
Akif Safahat ta “cehalet denilen yüz
karasından” kurtulmayı bu sebeple
sık sık dile getirir.